3 Mayıs 2010 Pazartesi

Vedalar

2 gün 2 gece süren yolculuktan sonra Kelebek'in ayakları donmuş topraklara değdi tekrar. Üzerinde en güzel bordo elbisesi giymişti, elinde ise ahşam bir kutu tutuyordu. Üzerinde yapraklar ve güller işliydi kutunun. Bordo bir kurdele ile bağlanmıştı kutu ve kurdelelere sarılmış bir tutan saç vardı kan kırmızı. Yavaş yavaş adımlarını atarak ilerledi buzlu toprakta. Hafif bir çatırtı sesi çıkıyordu her adımında.

S'arrus çok uzakta değildi. Adanın ucundaki yüksek kuledeydi, uçurumun kenarında. Onu orada bulmak şaşırtmadı onu. Son zamanlarda en çok vakit geçirdiği yer orasıydı çünkü.

"S'arrus. . ." dedi kısık bir sesle, ama sessizlik o bile bir çığlık gibi duyuluyordu. "Seni görmek istedim."

Adamın tepki vermesini ya da ona dönmesini beklemeden devam etti.

"Bu kutuyu bir süre önce almıştım. Yaralarımdan vazgeçmemi istediğim gün. Çok kısa bir süre önce de içine bir hançet koymaya karar verdim; böylelikle bir gün bana verdiğin huzuru geri alırsan, yaşama amacımı geri verecektin bana. O gün verecektim sana bu kutuyu o amaçla kullanman için." Gözlerini kutuya çevirdi. Parmakları ahşap kabartmalarda gezdi bir süre.

"Buraya gelirken de bu vardı aklımda aslında. " diye devam etti yüzünde buruk bir gülümsemeyle. "Ama sonra düşündüm ki, benden huzurumu geri almadın ki? Hançere ve yaralara ne gerek var?"

Adama yaklaştı, kutuyu sessizce eline tutuşturdu, ayak parmakuçlarında yükseldi, ellerini adamın soğuk yanaklarına koydu.

"Bana huzurumu ve özgürlüğümü verdiğin için teşekkür ederim. Belki de düşündüğünden fazlasını bana kattığın için de. Hala hayatımın bir parçası olmandan mutluyum. Düş'ün kapıları sana daima açık." duraksadı adamın gözlerine bakarken. Gülümsedi. "Bu, buna bir veda. Seni seviyorum." Sıkıca sarıldı adama, son bir kez öptü onu. Sonra bir kaç adım geri çekildi.

"Üstadım." diyerek başıyla selamladı sonra yüzünde muzip bir gülümsemeyle.

Gözleri uzaklara kaydı. Rüzgar. . . Bu görüntü. . . Bembeyaz.. Ne kadar da huzur vericiydi. . .


---
Bitse bile, bana kazandırdığı çok şey var. Kısacık bir sürede ama çok şey.
~ Rose

Asche & Spencer - The World is an Illusion

devamı, Adramelech:

S'arrus hiç cevap vermeden kutuyu aldı ve dan kuşandığı zırhının üstünü saran pelerinin içine doğru götürüp, bir cebe yerleştirdi. Kelebeğin ona dokunduğu an hafifçe ürperdi. Kendini sıkıp bu ürpertiyi geçirmiş olsa da...

En kalın zırhını kuşanmış S'arrus tek bir kelime etmedi. İçinden kara tanrılarına Dua ediyordu boşuna, keşke zihnimden geçenleri duyabilse diye. Ancak etkisi yoktu. Sonunda sadece kafasını sallamakla yetinebildi. Pelerinini sağ omzuna doğru attı ve tekrardan denize doğru döndü.

"Üstadım." dediğinde Kelebek, onun yüzüne baktı. Kutuya şimdi bakmaya karar verdi hemen. Eline aldı ve açtı. İçi kan dolu kum saatini havaya kaldırdı. O kaldırdığında, S'arrus mu yaptı yoksa Adramelech'in bir oyunu muydu bilinmez, asla değişmeyen gök görüntüsü değişti bir anda. Bulutların arasından bir ışık düştü Kum Saatinin üzerine.

"Zaman. Zaman her şeyi bilir." S'arrus gülümsedi. "Bazı şeyleri benim öğretmeme gerek kalmamış, Çırak." dedi S'arrus buz gibi bir suratla. Kolunu gördü Kelebek'in, kaşları çatıldı. "Ve bunu bir daha görürsem Kelebek, ölürsün."

Arkasını döndü ve kuleden aşağıya indi. Kulenin diğer tarafındaki kapının önünde durdu ve onu takip eden Kelebek'e baktı. "Korkarım çiçekler öldü, ancak istersen sana hala bahçeyi gösterebilirim." dedi S'arrus. Kelebek hafif şaşkın gözlerle ona bakarken, S'arrus kapıyı açtı ve Gül bahçesine çıktı.

Kelebek, S'arrus'u arkasında bırakıp bahçeye yürüdü.

"Umarım hoşuna gider..." dedi bir ses, hafif bir esinti gibi.

Kelebek cevap vermek için arkasını döndüğünde, S'arrus gitmişti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder