15 Mayıs 2010 Cumartesi

Kardeşlerin Kelebek'e Vedası

Şölenin görkemle geçen bir gecesinden daha sonra Kelebek yorgunca kendini yatağa attı. Yatağın içinde içi köz dolu metal kaplar yatağını ısıtmış, sırtında gerilen kasları açıyor, kızıl saçlı kadını mayıştırıyordu. Bir an duyduğu bir sesle tekrar oturur pozisyona geçti kadın, etrafı dinledi.

“Bitti.” dedi karanlık bir ses, yatağında oturan yorgun Kelebek’e bakarak. Gözleri kırmızı bir şekilde parlıyordu ve o uğursuz havası yok olmuştu üzerinden. Ancak yinede karanlık hala onun emrinde gibiydi. Birkaç adım attı ve ayın vuran ışığına çıktı. Eskiden sahip olduğu zırhların hiç biri yoktu veya gözükmüyordu artık. Tüm vücudunu simsiyah örtüler ile kaplamıştı. Ne eli, ne ayağı ne de yüzü gözükmüyordu.

"Bitti?" Kelebek gülümseyip hafifçe başını yana eğdi. "Daha yeni mi? Ben aylar geçti sanıyordum." Yavaşça ayağa kalktı kadın, adama yaklaşıp etrafında döndü; ilk karşılaştıkları zaman yaptığı gibi.

S'arrus'dan hiç bir duygu belirtisi çıkmadı bu sefer. "Bitti" dedi tekrar. "Seni azad ediyorum, tüm eğitimimden, tüm bilgimden ve gelecekte olabilecek tüm emirlerimden."

"Geç kaldın." Kadın güldü. "Ama sanırım bu formal bir gereklilik. Neyse."

"Elbette." dedi S'arrus. "Aesten'den ayrılmanın iyi olduğunu söylüyor ölüler. Kardeşlerim ve ben de son bir yolculuğa çıkacağız. Yeni diyarında, eski diyarın tanrıları sana şans diliyorlar. Bu beni son görüşün olacak. Ve şu anda yaptığın şey boşuna çabadan başka bir şey olmaz."

"Şu anda ne yapıyormuşum ben?" Kelebek gözlerini kırpıştırdı.

S'arrus kıpırdandı. "Gitmem lazım. Kardeşlerim geliyorlar. Onlara katılmalıyım." Pencereden dışarıya baktı.

"U-huh." Kelebek elini kaldırıp hafifçe salladı. "Elveda. Her zamanki gibi, sana soru sormak zaman kaybından başka bir şey değil. Sifaus ve Adramelech'e selamlarımı ilet."

"Selamı onlara kendin söylersin." dedi ve o geri çekildiğinde içeriye iki kişi daha girdi camdan. İkisi de S'arrus gibi karanlık giysilerdeydiler. Beyaz gözlü olan kadına baktı. "Selam olsun sana Düş'ün Cadı-Kraliçesi. Sana anılar tanrısı Háud'dan yazıtlar getirdim -ki unutmayasın Aesten'de geçirdiğin günleri." Sarı gözlü olan kadının cevap vermesini beklemeden konuşmaya başladı "Selam olsun Düş'ün Kraliçe-Cadısı, sana Kahin tanrı Náid'den bir kavanoz kül getirdim. Ne olduğunu bir gün anlayacağını söyledi, ki o bilgelerin bilgesidir."

"Geçmiş bir avuç külden ibarettir?" Kelebek sırıttı. "Hoşgeldiniz. Hediyeleriniz içinse, teşekkür ederim. Şölene geç gelmiş oldunuz ama, hiç gelmemiş olmanıza yeğdir." Kadın sırayla adamlara yaklaştı ve hediyeleri alırken hafifçe eğilerek resmi bir selam verdi.

Tepki vermediler ve Kırmızı gözlü ile Beyaz Gözlü gölgeden atlarını oluşturup gittiler gökyüzüne, tek bir kelime daha etmeden. Sarı gözlü olan ise Kelebek'e bakmaya devam etti.

"Kardeşim, İlk Ölüm, İlk Atlı, Son Lich, Veba'nın Taşıyıcısı, Abyss'in Kralı ve Ölüm Lejyonunun Lideri, Büyük Üstad S'arrus'un eksik olduğu konular var, Düş'ün Lideri ve Ağacın Seçilmişi, Kan'dan yaratılmış olan, Sevgiyle yeniden-dövülmüş Cadı-Kraliçe. Lakin sana iki tane sorunu cevaplayabilecek kadar vakit ayıracağım. Tanrılar, kaderim, daha fazlasına izin vermemekte."

"Şu an yaptığım ve boşuna çaba olan şey neymiş? Gerçekten çok merak ettim." dedi kadın kollarını göğsünde kavuşturup. Şüpheci gözlerle karşısındaki adama baktı. "En azından senden sıcak bir sarılma beklerdim ya da en azından belki biraz daha sıcak bir ses tonu?"

"Bu S'arrus ile alakalı. Benim cevap verebileceğim bir şey değil." Durdu "Ruhlarımız alındı. Aesten'e yaptığımız şeyler yüzünden Tanrılar tarafından cezalandırıldık ve bu işkenceyi çekmek zorundayız. İlk sorunun cevabını veremediğim için bir soru daha bekliyorum Cadı-Kraliçe."

"Şu an size soracak bir soru bulamıyorum. Uzun süredir aradığım cevaplarımı geçmişte yaptığım yolculuğumla buldum. İyi yolculuklar size." dedi içinde hiçbir duygu barındırmayan bir sesle.

"Bunu biliyor, bunu biliyoruz. O nedenle seni azad ettik. Aesten yok oluyor. Umarım oradan giderken, arkanda kaybetmekten üzüleceğin bir şey bırakmamışsındır Cadı-kraliçe. Ölüm Tanrısının salonlarında görüşmek üzere."

Sarı gözlü adam hafifçe başıyla selam verip gölgeden atını oluşturup kardeşlerinin peşinden gitti. Kelebek bir süre pencereden dışarıyı izledi, adamların arkasından baktı.

Aesten yok oluyordu ve Düş artık onun bir parçası değildi. Ağaç, tıpkı Düş ilk oluştuğu zamanki gibi onu korumaya almış, yeniden olgunlaşana kadar meyvesinin içinde saklamaya karar vermişti. Kelebek hafifçe iç çekti. Pencereyi kapadı, perdeyi örttü ve yatağına uzandı.

~ Rose

Not: Adra ile yazdığımız son Aesten hikayesi.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder