3 Mayıs 2010 Pazartesi

One Step At a Time.

Kan caısı ter içinde yatağından doğrulduğunda hava karanlıktı. Açık pencereden şölen alanından yükselen müzik ve kahkaha sesleri geliyordu; her şey yolundaydı anlaşılan. Bir kaç dakika gözlerini kapayıp sadece oturdu yatağında, nefesini düzenledi. Bu birdenbire gelen hastalık metabolizmesını mahvetmiş, ölmeyen bedenini güçsüz düşürmüştü. En son ne zaman böyle hasta olmuştu?

Daha önce hiç böyle hasta olmuş muydu?

Sabahlığına uzandı, fakat kıyafetlerinin sırılsıklam olduğunu fark ettiğinde önce onları değiştirmesinin iyi olacağı kafasına dank etti.

"Temiz giysilerini Bülbül hazırlayıp yatağın ayak ucuna bıraktı." Bir çift kırmızı göz Kelebek'e bakıyordu.

"Teşekkür ederim." diye mırıldandı kelebek ve odasındaki varlığa aldırmaksızın çabucak üzerini değişip sabahlığına sarındı. Elinin ters bir hareketiyle şamdandaki üç mum yandı, odayı aydınlattı; odada Kelebek haricinde kimse yoktu.

"Gördüğün kabus gerçekten korkutucu muydu?"

"Korkutucu oldukları için kabus denmiyor mu onlara?"

"Ama senin üzerinde farklı bir etkisi olmuş sanırım."

"Evet, pek çok duygumu öldürdü mesela."

"Ne gibi?"

Rafların birinden gümüş bir kase aldı, içine alkol doldurdu. Çekmecesinden kumaşlara sarılı bir şey çıkarıp kasenin içine attı. Bakışlarını dikti kaseye ve kasenin içindeki alkol alev aldı.

"Geçmişimde fazla durmamam gerektiğini gösterdi mesela.."

Oda hafif bir gül kokusuyla dolarken Kelebek kendini terasa attı. Taş korkuluğun üzerine tünedi. Varlık, Kwahu'nun getirdiği siyah kürkü yavaşça kadının omuzlarına bırakırken, Kelebek onun formsuz başını okşadı. Bununla mest olan varlık, kadının hangi duygularının öldüğünü açıklamamasına dikkat bile etmedi.

"Her seferinde bir adım atacağız." dedi. "Hepsini tek tek yok ettiğimde, gerçekten özgür olacağım."

Su aynası, rengi kan kırmızı bir dolunay gösteriyordu artık.

~ Rose

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder