3 Mayıs 2010 Pazartesi

All Hail to Blood Witch Queen

Kelebek pencere pervazına oturmuş, yastığına yaslanmış, güneyi izliyordu. Uzun bir süredir Düş'te her şey ldukça iyiye gidiyordu; yaşam normale dönmüştü ülkede. CamaeL her sabah etrafı kolaçan ediyor, kalenin kapıları açılıyor ve herkes işlerine gidiyordu. Tıpkı düşündüğü gibi, geldiğini fark etmemişlerdi bile, belki de umursamamışlardı. Kimbilir, belki de Camy, onun zamana ihtiyacı olduğunu düşüyordu. Haklıydı da.

Yaslandığı yerden doğruldu bir anda aklına bir şey gelmiş gibi. Geceydi; gökyüzünde bulutlar olmasına rağmen dolunay tüm güzelliğiyle soğuk toprağı aydınlatıyordu. Kelebek gülümsedi; bu gece olmalıydı. Başka bir zaman değil.

Yatağının yanına gidip çekmecesini açtı, içinden üzeri işlemeli ama bir o kadar da sade defterini çıkarıp yapraklarını kurcaladı, bir kaç bir şey okuyup defteri yerine kaldırdı. Çekmeceden ufak bir kese çıkarıp pencereye gitti geri. Bir kaç bir şey fısıldadı rüzgara ve kesedeki gari karışımı boşalttı. Tatmin olmuş bir biçimde gülümsedi, giyindi. Baltasını sıkı sıkı kavradıktan sonra kendini terastan aşağı bıraktı ve çok zaman geçmeden Camy'nin odasında buldu kendini.

"Dönmüşsün." dedi Camy. Üzerinde uzun beyaz geceliği ile yatmaya hazırlanıyordu anlaşılan.

"Evet, döndüm." dedi Kelebek ve tehditkat bir biçimde kızın üzerine yürüdü. "Ve artık bir şeylerin değişmesi gerek."

Camy ayağa fırladı asasına doğru uzanarak, ama o daha bir adım atamadan Kelebek onun bileğini kavramış ve terasa çıkarmıştı. Aşağı bıraktı kendini ve surların üzerine kondu kızı yanında sürükleyerek. Bir anda askerler yaylarını Kelebek'e çevirdi o ne olduğunu anlamadan.

"Anlaşılan tedbirliymişsin. Ama, ben de bu oyuna düşecek kadar saf değilim, Camy." hafif bir kahkaha çınladı kadının boğazında O an kalenin kapısı büyük bir gümbürtüyle açıldı. Uluma sesleri geceyi böldü, beyaz br kurt sürüsü içeri akın ederek askerleri alaşağı etti. Gürültü insanları evlerinden çıkarmıştı. Kimisi kocaman gözlerle olanları izliyor, kimi korkudan ağlıyor, bazıları ise dua ediyordu yere diz çökmüş.

"Neden yapıyorsun bunu Kelebek, neden?" dedi Camy üzgün bir sesle.

"Sen benim dört kanadımı bağlayıp beni zincire vurduğunda ben sana hiç soru sormamıştım. Ama buna hakkın yoktu, biliyorsun değil mi Camy? Beni kafese kapatmaya, törpülemeye. . ." kızın bileğinden bastırıp yere diz çöktürdü. "Bunu yapıyorum, çünkü belki benim yıllarca yaşadığım gibi yaşaman bir süre, beni anlamanı sağlar."

Zincirler sarıldı Camy'nin beyaz kanatlarına, bileklerine ve boynuna. Onu boğacak kadar sıkmadı ama hareketini kısıtlayacak kadar da sıkıydı. Yavaşça şeffaflaştı sonra zincirler. Oradaydılar, orda olacaklardı ama görünmeyeceklerdi. Camy ağlıyordu ve yalvarıyordu bunu yapmaması için ama Kelebek kulak tıkadı buna.

"Ben en azından sana insaflı davranacağım Camy. Benim köpeğim olmayacaksın sen benim sana olduğum gibi. Seni bir kafese kapatıp törpülemeyeceğim kanatlarını. Özgürsün. Bir o kadar da esirsin burada."

Camy'nin yaşlı gözleri zar zor seçebiliyordu kadını. Değişmiş ve güçlenmiş olduğunu da damarlarında hissedebiliyordu. Diğer kanatlarını bağlayan kemerleri kesişini izledi Kelebek'in. Sonra uzun bir uykundan uyanmışçasına gerinmesini. Kadın baltasını sallayarak bağırmaya başladı kaledekilere.

"Bundan sonra Düş'ü yönetme sırası benim! Yıllarca bana yapılan eziyeti affedeceğim. Hepiniz, Kan Cadısı Kraliçe Kelebek'in önünde eğilin!"

Kalenin kapısı büyük bir gürültüyle kapandı. Camy surların üzerinde diz çökmüş gözyaşlarına boğulurken, Kelebek yere indi. Kurtların ulumaları bir anda evlerindeki korku dolu insanların neşe çığlığına karıştı. Düş, soğudu.

Kar yağmaya başladı.

Ada ilk yaratıldığından beri ilk defa, Düş'e kar yağdı.

Kelebek, bütün gece karın altında dans etti. Kahkahalar ve çığlıklar attı. Zaferini kutladı.

İlk defa, yaşadığını hissediyordu.
~ Rose

Moonspell - Scorpion Flower / Moonspell - Sanguine
This snow, it makes me feel home. It makes me feel close. To you.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder