15 Mayıs 2010 Cumartesi

200. Paralel Evrenler

Bu blogumdaki 200. yazı. Bir takım draftlar var yayınlamadığım, onları ilerleyen günlerde yayınlayarak, tüm arşivi gözden geçirecek kadar manyamış hayranlarıma "easter egg" ler bırakacağım =)

Geçen haziran 100. yazıyı yazdım ve daha üzerinden 6 ay geçmeden 200. yazıyı karalıyorum burda. İlk 100 yazıya ulaşmam 4 yılımı aldı ve şimdi. . . sadece 6 ayda 100 yazı ve bunun yarısından çoğu Düş üzerine karaladığım hikayeler. . . Bunlar için çizdiğim resimler ve eskizler de bonus hatta! Daha planlayıp yazamadıklarım da. . .

Beni saplanıp kaldığım depresif ve ilhamsız günlerden kurtarıp, başlamak için itekleyen Yiğit'e (Adramelech) teşekkür ederim. Her ne kadar yollarımız ayrılmış da olsa, benim için yaptıkların gerçekten değerli, asla unutmayacağım. =)

Desteğini benden esirgemeyen ve hikayeleri yazarken bana fikir verip geri dönüşlerde bulunan Aslı "Çağlayan" ve Ahmet "Lorean\Arleon"'a destekleri için teşekkür ederim.

Okuyup sürekli yorumlar yapan, Sir Aenas, GEagle, TRN, Elessar sizlere de teşekkürler =)

Ve bir de izleyip yorumlamayan ya da anonim izleyip ses çıkarmayan izleyicilerim, size de teşekkür ediyorum.

Eğer siz olmasaydınız, Düş konseptini yaratamaz ve geliştiremezdim.

Ve şimdi! Kristal Kılıç'ın bulunması ile Düş'e bir kardeş evren gelebileceğinden bahsetmiştim; 200. yazıya özel olarak Düş'ün paralel evrenler teorisine bir göz atalım =)

Desteğiniz için tekrar teşekkürler ^^

----------

Yatakta yan döndü. Gördükleri garipti gerçekten de. . .

Bir gece kulübüydü burası. Üzerinde garip, ekose bir etek vardı ve hiç tarzı olmayan beyaz bir gömlek giyiyordu. Dizine kadar deri çizmelerini çekmiş, bileklerine ise deri aksesuarlar sarmıştı. Saçları her zamanki gibi bakımlı ve dağınık olmasına rağmen, makyajı akmış görünüyordu. Ağzında bir sigara tüttürüyor, şimdi hatırlayamadığı bir dans parçası ile vücudunu ritme göre oynatıyordu. Fakat bu değildi Kelebek'i şok eden; karşısında dans eden Sarışın'dı.

Sarışın ölmüştü onun bildiği. . . Yıllar önce, bir tehdit olduğu zaman, Kelebek onu kendi elleriyle bir düelloda yenip öldürmüştü. Sonra arkasından bir miktar göz yaşı dökmüştü tabii, ama bu öldüğü ve Kelebek'in onu öldürdüğü gerçeğini değiştirmiyordu.

Nitekim çok geçmeden dans sahnesi geçti zihninden ve bir ara sokak varoldu. Yerden yükselen buhar, bu garip şehrin iğrenç kokusu, arkadan geçen. . .arabalar? Gülüşüyordu buradaki garip giysili keş Kelebek ve yanındaki Sarışın. Birbirleriyle o kadar meşgullerdi ki, önlerine çıkan gaspçıyı fark edemediler. Sarışın işi şakaya vurmaya çalıştı kadın kaçabilsin diye, fakat çabası boşunaydı, ne o karnına giren bıçaktan kaçabildi ne de Kelebek şoktan çıkabildi. Sarışın kadının kollarına düştü adam kaçarken, ve Kelebek'in gözyaşları içinde öldü.

Kelebek, uykusunda öbür yana döndü ter içinde.

Bir kitapçıdaydı şimdi. CamaeL, üzerinde garip gotik kıyafetlerle rafları düzenliyordu, kendisi ise duvara yaslanmış dışarıya bakıyordu. Fark etti ki kimse onu görmüyordu; Camy hariç. O an kafasına dank etti ki, aslında sadece Camy'nin aklındaki bir kadından ibaretti burada. Sonra pencerenin önünden geçen Sarışın bir anda dönüp ona baktı, içeri girip önünde diz çöktü. Kadın ve Camy şaşırdılar.

Sahne yine değişti, anlaşılan Sarışın bir günahkardı ve lanetliydi, ölemiyordu ama en büyük isteği acısının bitmesiydi. Çevresindekilere acı vermekten sıkılmıştı. Kelebek ona yardım edeceğine söz verdi.

Artık terk edilmiş bir binadaydılar. Rüyayı gören hangi zaman ya da mekanda olduklarını bilemedi ama Sarışın ve Kelebek bir çağırma ritüeli yapıyorlardı. Çok geçmeden kucaklarında kocaman kitaplarıyla, topuzlu saçları, kemik gözlükleri ve mini etekli takım elbiseleriyle iki melek belirdi karşılarında. Sarışın'a ya ölürsün ve acıların biter ya da sonsuza kadar bu acı devam eder dediler.

Sarışın ölmeyi seçti.

Kelebek ağladı.

Kadın yatakta doğruldu. Düş'deki odasıydı burası. Ağır kırmızı kadifeli pencereye ilerledi, hafifçe aralayıp dışarı baktı; geceyarısını biraz geçiyor olmalıydı. Gözlerini ovaladı, kadife sabahlığını giyerek odadan dışarı çıktı. Koridorların en uzağından hafif bir müzik yükseliyordu. Müziği takip etti ve geniş salonlardan birine ulaştı.

Yüksek kubbeli iç salonlardan biriydi bu, kubbe camdandı ve gecenin tüm manzarasını ve ay ışığını ulaştırıyordu. Ortada büyük bir ateş yanıyordu; Kisha elindeki gitarı tıngırdatıyor, bir yandan kadehinden içkisini yudumluyordu.

"Uyku tutmadı sanırım?" diye sordu Kelebek adamın yanına oturup.

Adam gülümsedi. "Gece uyumak için fazla güzel, ancak siz kabus görmüş olmalısınız."

"O kadar mı belli oluyor?" dedi Kelebek hafifçe öbür yana çevirip başını. Gözlerini kaçırdı.

"Sayılır." Duraksadı, kadehinden bir başka kadehe içkiden aktarıp üzerine bir şeyler ekledi, sonra kadına uzattı. "Buyrun, lütfen." ve Kelebek kadehi aldıktan sonra hafif bir şeyler çalmaya başladı. Anlaşılan sıradan bir şövalye olmak dışında bir ozandı Kisha aynı zamanda. Kelebek gülümsedi ve yudumladı içkisini.

O sırada rüyasındaki dünyaların birinde, Kelebek çılgınlar gibi Kisha'nın konserinde eğleniyor, bir başkasında ise gece kulübüne bakıyordu başını yana eğmiş, içeri girip girmemekten emin olamayarak.

Yine de o gece tüm Kelebeklerin ağzından bir söz çıktı.

"Kisha, bir kadeh daha."

~ Rose

Depeche Mode - Free Love

Yiğit için, Kisha için ve bir de kendim için.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder